Ana içeriğe atla

Kale - Antoine de Saint-Exupéry I

<< Şöyle derdi babam bana:
 “Birlikte bir kule yapmaya zorla onları, hepsini kardeş edersin. Ama birbirlerinden nefret etmelerini istiyorsan, bir avuç yem at önlerine.” >>

<<Uğraştığın şeyi kurarsın, işte bu kadar. Uğraştığın şey çarpıştığın şey bile olsa. Kendisiyle savaşırsam, düşmanımı kurarım. Örsümde döverim onu sertleştiririm. Geleceğin özgürlüğü adına, boşu boşuna, baskımı güçlendirmeye kalktım mı kurduğum şey baskıdır. Çünkü yaşamla oyun olmaz.
Düşmanımı dize getirmekle yetinirsem, düşmanımı ve kinini kurarım. >>

<< Elbette aşk adına seni tüketen çalışma ne kadar çetinse, o kadar coşturur seni. Ne kadar çok verirsen, o kadar çok büyürsün. Ama alacak biri bulunmalı. Yitirmek vermek değildir. >>

<< Sonrasızcasına kovaladığın sonrasızcasına uzaklaşır, diyorsun…>>

<< Aşk elimin altında bir yedeklik değildir: yüreğimin emeğidir her şeyden önce. >>

<< Dil yoluyla geçiremem içimdekini. İçimdekini dile getirecek sözcük yok. Sözden başka yollarla anlayabildiğim ölçüde belirtebilirim onu. Aşkın mucizesiyle ya da aynı Tanrıdan doğduğumuzdan, bana benzediğin için. >>

<< Bir şey karşına dikiliyorsa, seni yaralıyorsa, bırak gelişsin, kök salıyorsun, deri değiştiriyorsun demektir. Senden seni doğurtan parçalanışa ne mutlu!>>


<< Şimdi kalkar da bana “Bu adamı uyandırayım mı, yoksa bırakayım da uyuyup mutlu mu olsun?” diye sorarsan, mutluluk konusunda hiçbir şey bilmediğini söylerim sana. Bir kuzey şafağı doğuyorsa, dostunu uykuda mı bırakacaksın? Kuzey şafağını görebilecekse, hiç kimse uyumamalıdır. Uykuyu seven, uykuya gömülen de öyle: uykusundan çek al onu, tut, dışarı at, at ki oluşsun. >>

<< Çölünün mesafeleriyle dolu olan savaşçının aşkı aşktır ancak. Ancak kuyu çevrelerinde kurulan pusuda, sevmesini bilmiş aşığınki yaşamı sunmadır. Yoksa sunulan beden ne özveri olur, ne aşk armağanı. >>

<< Düş kırıklığı bayağılıktan başka bir şey değildir, çünkü bir insanda sevmediğin bir şey de varsa, bu insanda daha önce sevdiğin şey ne diye yıkılsın? Ama sen, sevdiğini ya da seni seveni köle yapıp çıkıyorsun hemen, köleliğin yüklerini sırtına almayınca da suçluyorsun onu. >>

<< Dostluğu düş kırıklığına uğratılamamasından tanırım, gerçek aşkı da yaralanamamasından.>>

<< Çocuğa bir oyuncak veririm, gömüsünü geri alırım korkusuyla alıp kaçar. Ama karşısına çıkacak ilk böğürtlenlerde, uğrunda kanını akıtacağı bir puttur oyuncağı. >>

<< Yuvasını yapan kuş gibisin ve yuva ılıktır, balını yapan arı gibisin ve bal tatlıdır, çömlek aşkıyla, yani aşkla, yani duayla çömleğini yoğuran adam gibisin. Satılmak için yazılmış şiire inanır mısın? Tecim malı olan şiir, şiir değildir artık. Yarışma konusu olmuş çömlek artık çömlek ve Tanrı imgesi değildir. Senin boş gururunun ya da bayağı iştahlarının imgesidir. >>


<< Nesnelerin insanlara hizmet etsinler diye kurulması iyiyse de insanların nesnelere çöp tenekesi olmak üzere kurulmaları canavarca bir şey. >>

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yeraltından Notlar ve “Yeraltı” filmi üzerine bazı notlar

“Yeraltından Notlar” kitabını yıllar önce bir hevesle almıştım. Aldığım zamandan beridir her elime alıp okumaya başladığımda da, daha 3-4 sayfa ilerleyemeden kitabı anlama ümidim kırılır ve ileri bir zamanda, beynimin daha çok gelişip idrakimin daha çok açılacağını umduğum bir zaman, okumak için yerine geri koyardım. Ta ki Zeki Demirkubuz’un “Yeraltı” filmini izleyene kadar.                 Film izlemeyi pek seven bir insan değilim. İzleyeceğim filmin gerçekten vakit harcamaya değer olduğuna inanmam gerekir. Bu filmde hem başrolde Engin Günaydın’ın oynaması hem Ankara’da yaşayan bir memurun hayatıyla alakalı olması, üstüne üstlük Dostoyevski’nin “Yeraltından Notlar” kitabından esinlenilmiş olması epey ilgimi çekti. Zeki Demirkubuz’un daha önceden “Masumiyet” ve “Kader” filmlerini izlemiştim. Filmlerden yükselip içime giren mutsuzluk duygusunu çok net bir biçimde hissetmekle beraber, bu mutsuzluğa bir şekilde y...

Tam Aydınlanıcam Bi Gülme Geliyo

Hep kitap okumayı çok seven bir çocuktum. Hatta okumayı ilk öğrendiğimde çok yüksek sesle okuduğum için annem-babam evde uzun süre kitap okumama izin vermezlerdi ben de bu yüzden el feneriyle yorgan altında okurdum kitabımı. Bugün gözlüksüz bir karış öteyi görememem o günlerin mirasıdır. Kardeşim liseye başlayana kadar ders kitapları dahil doğru düzgün pek kitap okumuş sayılmaz. Ben de kardeşime okumayı sevdirmek için türlü yollara başvurdum. Çocuk kitap okusun diye döndürdüğüm numaralar sistematikleştirilse yepyeni bir eğitim modeli çıkar yani. Bütün bu yöntemlerden tek biri işe yaradı: karikatür okutmak. Bir çocuk dergisinin sadece karikatür sayfalarını okutmayı başarmıştım. Onunla beraber ben de karikatür okumaya özel bir ilgi duymaya başladım. Karikatür ilgim çocuk dergilerinden çıktı, karikatüristleri takip etmeye başladım.                  Yaklaşık yedi yıllık bir karikatür okuyucusu o...

Huzur - Ahmet Hamdi Tanpınar

<<Ta  yerin altında ilerleyen ve gerileyen dalgaların sağır gürültüsü, küçük piyanoları aşk fısıltıları, kanat çırpışları, şıpırtıları hülasa bilinmeyen varlıkların, yalnız günün bu saati için yaşayan, akşamla gecenin arasındaki geçidi doldurduktan sonra kim bilir hangi sedef kabuğunda, balık pulunda, kaya çukurunda, ay ve yıldız aksinde uyuyan binlerce varlığın sesleriyle kenarları pul pul, akisleri renkli, büyük davetler onu çağırırdı. Nereye çağırırdı? Mümtaz bunu bilseydi; belki bu davete koşardı. Çünkü suyun sesi aşkın, ihtirasın sesinden kuvvetlidir. Karanlıkta su sesi insanın içindeki, ölüm mayasının dilini konuşur.>> << “Üzülme hepsi düzelir, hepsi düzelir...” diye ayrıldı. Bunlar kendinden çok yaşlılardan öğrendiği sözlerdendi. Belki de böyle olduğu için senelerce kullanmaktan garip bir inatla çekinmişti. Fakat şimdi bu adamın ıstırabı karşısında kendiliğinden dilinin ucuna geliyorlardı. Demek ki sadece ıstıraplarımız, üzüntülerimiz değil tesellile...