Bunun bir kelimesi
vardı, neydi? Hani duraktasındır, göğe bakarsın, kalabalıklaşırsın da
anlatamazsın, noktadan öteye geçemezsin. Otobüs gider, sen kalırsın. İşte
öylece kalakaldım bu şehirde. Sonbaharda yapraklar ve karıncalar ezdim
Gülhane’de. Aşiyan’dan, Karacaahmet’ten ahretliklerim oldu, muhabbetleştim-
muhabbet deştim. Kışın düştüm. Yaz geldi bisiklete bindim, şemsiye açtım bir
sabah vakti, güneşte gölgem oldu deniz.
Ama bahar oldu mu
aranmaya başladım: Kelimesi neydi bunun? Sonsuzluk ve- ya da Bir Gün? Gelse
yanıma sarışınından bir minik “Sana kelime getireyim ister misin?” dese, “ama
bu sana pahalıya patlar.” İstediğin şeker olsun, bir boğaz dolusu şeker senin
olsun, yelken açar seyyah olursun, derim. Yeter ki ver bana kelimelerimi. Bir
kaşık Schopenhauer getirse bana, onu bile çalar bu şehir. Zavallı derler
arkamdan, vallahi üzülürüm.*
Bilsem ki Bozkır’da
romanlar, şiirler, tınılar benim olacak, Tomris’in kadınları gibi aydınlanıp
atarım bir adım, durmam bu gürültüde, kaçarım. Emin olsam budur hayatın kolayı
Ankara’ya kâtip bile olurum. Hatta daha da büyük bir adım atıp, “Yaşasın
kapitalizm!” deyip çekerim krediyi, o yatırım senin bu yatırım benim kahraman
olurum.
Ama yok, ikna olmuyor
bizim Tarlataban. Paylaştıkça değerlenirmiş kelimeler, öyle demiş biri At
Pazarı’nda çay içerken. Hem en iyisi “karga” olmakmış, hani atasözü de der
“takmayacaksın gagandan başkasını”. Bir çuval inciri berbat etmeyecek kadar
kelimen olsa yetermiş ve bir de kalem ucu kadar sevsen şu şehri. Yani şu
mesele:
“Özgürlük nerede
istersen orada,
Ama Stockholm’e
trenle gidilmez ki”
Şimdi eğilip
kulağınıza “Olsak karga?” diye fısıldasam, bizimle beraber Stockholm’e gelip
kelimelerinizi paylaşır mısınız ki?
Ligel Slava
Kargagillerden - Hilâl
Gül
*Theo Angelopoulos'un Sonsuzluk ve Bir Gün filmine atıftır.
Yorumlar
Yorum Gönder